bugün

entry'ler (4565)

gecenin derinlerinden öyküler

Alaz yürümeyi seven genç bir kadındı. Çoğu zaman yürürken yolunu kaybettiği bile oluyordu. Kulaklığında çalan müzik ve yollar onu alıp götürüyordu, bir trans hali gibi. O günde bu yürüyüşlerden birindeydi. Önceki gecenin tatsızlığı son zamanlardaki huzursuzluğu onu yollara itmişti. içinde bulunduğu yaşamdan böyle uzaklaşabiliyordu. Yettiği kadar diyordu çoğu zaman da. O gün bunların etkisiyle yine yolunu kaybetmişti. Nereye geldiğini bilmiyordu.

Düşünceler sadece zihnini yormuyor gözlerinin önüne perde indirip buraya kadar yürütmüştü. Yaşadığı yerden çok uzak olduğuna emindi. Çünkü etrafta pek az vardı. ilginç gelmişti çünkü bir sahil kasabasında yaşıyordu ve genelde evler bu kadar tekdüze olmazdı. Saat geç olmaya yaklaşıyordu geri dönmeye çalışması gerekiyordu fakat içinden bir ses bu sefer kendini değil beni dinle diyordu. Emin değildi hem biraz da ürküyordu. Ama bir yandan da o sese hak veriyordu. Hep kendini dinlemişti ve ne olmuştu ki. Aha işte burada bulmuştu kendini. Biraz soluklandiktan sonra daha ileriye doğru yürümeye karar verdi.

Yürüdükçe evler azalıp bitti. Sadece o da değil yol da yerini patikaya bırakmıştı. O patika da bir tepeye doğru çıkıyordu. Yorulmuştu ama patikada tekerlek izleri görünce merak uyanmıştı içinde. Kim oraya bisikletlerle çıkmak isterdi ki böyle tenha bir yerde? Ama içindeki ses onu oraya yönlendirmişti. Ne bulacağını bilmiyordu, korkuyordu da. Ama bir deli cesaretiydi bu. Uzun zamandır varlığından uzak olduğu. Bulunduğu alandan onu kaçıran. Tepeye çıktığında ağaçlık, otluk bir alan onun arkasında da tepenin aşağıya bakan kısmını görüyordu. Fakat gördüğü sadece bu değildi...

Uzaktan tam seçemiyordu gördüğü kişileri, biraz daha yakına yürüdü otların arasına eğildi. Ve şimdi net olarak görebiliyordu. Kendinden birkaç yaş küçük bir çift ve o çifte eşlik eden erkeği. Eşlik eden erkeği gördüğünde şok olmuştu. Bağırmak istemişti ama sesi kesilmiş gibiydi. Beyni durmuş zihni allak bullak olmuştu. Bu gerçek miydi , ne yapmalıydı, o an kendini kaybetti bir nevi. Sessizce soluklandi, gözlerini kapadı sakinleşmek için ama sesleri unutmuştu kulağında yankılanıyordu. içinde değişik duygular uyanıyor kendini içindeki kadının uçsuz karanlığında kaybediyordu.

Gözlerini tekrar açtığında, yavaşça tekrar oraya döndü, çiftin genç kadını iki erkeğin arasında kendini zevkten kaybedip öyle küfürler ediyordu ki alaz dudaklarını ısırıyordu. Sanki kadının sözleri ve çığlıkları erkeklerin o yuklenislerinin sesleri tenini okşuyordu alaz'ın. Belki sapıkçaydi yapacağı şey ama o an kendini okşamaya başladı. genç çifti ve o erkeği izlerken bir röntgenci gibi onları izleyip kendini tatmin ediyordu. Öyle bir arzu ele geçirmişti ki alaz'ı parmaklarının çıkardığı sesler neredeyse kadının çığlıklarıni bastıracaktı. Öylesine delice kadınlığından içeriye süzülüyordu. O kadının yerinde olmak istiyordu ama cesaret edemiyordu. Sadece onları izlemekle yetiniyordu. Bu bile cesaretti aslında onun için. ilk defa böyle bir şey yapıyordu. Erkekler o kadının içini doldururken alaz da kasılıyordu. En sonunda o üçlü zirveye ulaşmaya yakınken, alaz yanlışlıkla bir dala bastı. Şiddetli bir ses çıktı. O an kalbi yerinden çıkacak gibi oldu. Gördüler mi duydular mi bilmiyordu ama kendi doyuma ulaşmadan oradan hızlıca uzaklaştı. Tepeden aşağıya inerken kendine kızgındı, çünkü yarım kalmıştı. Sinirli, agresif bir hale bürünmüştü. En çok da kendine...

Eve kadar yürürken aklı gördüklerindeydi. Eve gelene kadar hem kızgın hem de bacak arası sırılsıklamdı. Odasında üstünü çıkarırken, sakinleşmis bir halde düşünüyordu. Bir yandan utanmıştı. Bir yandan ise içindeki huzursuzluk hissi uzaklaşmıştı. Bunu mu yapmam gerekiyordu diye düşündü. Bu yetiyor muydu gerçekten... Bunları düşünüp üstünü çıkarırken pencrenin açık ve perdelerin de açık olduğunu hatırladı. Kapamaya yönelirken, karşı daireden bir çift gözün onu izlediğini fark etti. Ve ona kendini özenle sundu o bir çift göz Alazın tüm bedenini süzdü. Alaz dışarıya gostermese de içinden deli gibi bir heyecan yaşıyordu. Bacak arası dokunmadan kasilmisti bu soyunma esnasında...

Ve sonra birden utanıp perdeyi kapattı. Dudağını ısırdı. Ben neler yaptım dedi kendi kendine, sonra da gülümsedi. Bu gülümseme bir değişimin habercisiydi. En önemlisi de bulunduğu yerin zorunluluğunun verdiği huzursuzluk hissinin artık anlamını yitirdiğiydi ve özgürlük taşları şimdi döşenmeye başlıyordu. Çünkü üstünü giyinmeden bileğine doladığı fularını eşi eve geldiği an boynuna dolayıp kendine çektiğinde bugün ne yaptığını biliyorum diye kulağına dominant ve şehvetli bir tonda fısıldadı...

gecenin derinlerinden öyküler

Yaptığı işlerden, çocuklarının koşuşturmacasından, eşiyle olan bazı sorunlardan bunalmıştı Büşra. Bunları yapmak rahatsız etmiyordu onu. Sadece kendine zaman ayırmak biraz özgür hissetmek istiyordu. Tüm istediği buydu. Ama bir yandan da nereden bulacağım bu fırsatı diye de söyleniyordu. Günler böylece geçiyordu onun için. Ta ki yaptığı bir işi teslim ettiği zaman fazladan prim aldığı o güne kadar. Çünkü neredeyse toplam işin parası kadar bir paraydı.

ilk başta eşine söyledi. Bir hafta sonu tatil yapalım hem bu koşuşturmacadan da dinlenmiş oluruz. Çocuklara da ailelerimiz bakar beraber vakit geçiririz, hem seninle bir şeyler yaşamayı da özledim diyordu. Ama eşi işleri bahane ederek sonra bakarız dedi. Büşra buna biraz içerlemişti. Çünkü eşine yaklaşmaya çalıştıkça bir karşılık alamıyordu belki bu tatil ile bir yeni heyecan olur duye düşünmüştü ama daha en başından düşünceleri karşılık bulmadı. işte o an karar verdi. Tek başına gidecekti. En azından biraz özgür olup yeni yerler yeni tatlar kesfedecekti. Bunu aklına koymuştu.

Planını yaptıktan birkaç gün sonra eşine bunu anlattı. Eşi de başta olmaz gibisinden konuşsa da o da Büşranin böyle bir dinlenmeye ihtiyacı olduğunu biliyordu o yüzden sonunda ikna oldu. Büşra derinden bir heyecan duygusu hissediyordu. Çünkü tek başına olacaktı. Bu uzun zamandır yaşamadığı bir şeydi. Ve aslında tek de olmayacaktı. izmir'in yakınlarında yakın zamanda tanıştığı ama çok iyi anlaştığı biri vardı. Onun yanına gidecekti çünkü ona güveniyordu. Beraber gezeriz diye düşünüyordu.

Hazırlıklarını yapıp birkaç gün sürecek tatiline çıkmıştı. Otobüsle gidiyordu, otogarda özgür bekleyecekti onu. Tanıştığı kişi. Yol boyu heyecan içindeydi. Neden heyecanlıydi neye karşı kendi de bilmiyordu. Ve yol boyu telefonda da özgür ile konuşmaya devam etti. Nerelere götüreceğinden nerelerde yürüyüş yapacağından bahsediyordu. Daha gelmeden ona yaşayacağı şeyleri anlatmış gibiydi özgür. Büşra ise bu anları keyifle dinliyordu. Konuşurken zaman öyle geçmişti ki otogar ufukta görünmüştü. Kalbi deli gibi çarpmaya başlamıştı. Otobüs otogara giriş yaptığında perona giderken Özgür'ü görmüştü. Elinde de pek büyük bir valizi yoktu ufak bir valizle gelmişti.

Otobüs yanaştıktan sonra diğer insanları pek beklemeden indi aşağıya, ozgure doğru adımlarını attı. Özgür gülümseyerek bekliyordu onu ve yanına gelir gelmez kolları ile sardı Büşra'yı. Büşra o an sıcacık bir duygu hissetmişti ve o da sarıldı. Sanki uzun zaman sonra görüşen iki dost gibiydi öyle bir özlemle sarılmış gibilerdi. Bir iki dakika böyle kaldılar. Sonrasında ise Büşranin valizini de alıp taksiye bindiler. Yarım saatlik bir yolun ardından eve vardılar.

Hava kararmak üzereydi. Eve çıktıklarında Özgür Büşra'ya odasının hazır olduğunu söyledi. isterse duş alabileceğini de ekledi. Büşra iyi olur çok yoruldum dedi. Ve özgür yemek hazırlarken Büşra da duşa girmişti. Yemekler hazır olurken o sıra Büşra da duştan çıkmış üstünü giyinmişti. siyah bir tayt ve üzerine bol bir tişört giymişti. Yemek kokusunu duyunca tebessüm etmişti. Ve teşekkür etti. Beraber sofraya geçtiklerinde bir de şarap açtılar. Yemek sohbetle beraber bir saati geçti. O esnada ikisi de gülerek bir şeyler anlatıyorlardı sürekli. Tuhaf bir bağ vardı aralarında bu bariz bir görüntüydü. Yemekler bittiğinde beraber topladılar masayı.

işleri bittikten sonra salonun ışıklarını kapadı özgür. Büşra'yı elinden tutup pencerenin önüne getirdi ve şehrin, köyün ışıklarını gösterdi ona. Gece daha güzel oluyor burası diye de ekledi. Birbirlerine çok yakındılar. ikisi için de farklı bir duyguydu. Ne yapacaklarını bilmiyordu ikisi de. sessizliği bozan özgür oldu . Dizi izleyelim istersen dedi Büşra da olur dedi. Ve çekyatın üstüne geçtiler. Uzanıp diziyi izlemeye başladılar. Fakat sonunu bitirmeden ikisinin de uykusu geldi. Büşra gözlerinin kapandığını söylüyordu ve özgür onu odasına kadar götürdü. Büşra yatağa yattıktan sonra özgür ona bir iyi geceler öpücüğü verdi. O sıra Büşra gülümsemişti. Özgürun sıcak dudaklarıni hissetmek bile içinin kıpır kıpır olmasına yetmişti. Bu yarım gün bile burada ne kadar özgür olduğunu hissettirmişti.

Sabah işe Büşra özgürden daha erken uyanmıştı. Aslında tatilde bir uyuma dinlenme fırsatı vardı Büşranin ama bunun yerine her anı yaşamayı istiyordu. Ve Özgür'ün yanına gitti. Uykucu diyip uyandırmak istiyordu. Fakat Özgür'ün yatağına geldiğinde, sabah ereksiyonu yaşadığını gördü. Gördüğü gibi kalmıştı. Çünkü içinde bir fırtına çıkmıştı adeta. Zihni bulanıklasmisti. Gördüğü görüntü içindeki ateşi tetillemis ve bütün vücuduna yayılmaya başlamıştı. Ama dokunmaya cesaret edemedi. Ne kadar zaman geçtiğini bile fark etmedi. O öylece dururken özgür uyandı.

Başında duran Büşra'yı görünce şaşırmıştı. Büşra hemen kendini toplayıp bir de ev sahibi olacaksın, misafir senden önce kalkıyor diyerek ona takılmak istedi. Çünkü bir yandan da yakalandığını hissetmişti atmosferi değiştirmek istiyordu. Ve cevabı beklemeden hadi yürüyüşe çıkacağız dedi sonra da odasına gitti.

Yürüyüş için yine bir tayt seçmişti. Üstüne giydiği tişört ise bu sefer kalçalarını ortmuyordu. Saçlarını da açık bırakıp dalgalandırmisti. Şöyle kendine bir baktığında dudağını ısırdığıni fark etti.

O bir an böyle dalmışken gelen Özgür'ü duymamışti. Ta ki Özgür'ün nutku tutulmuş bakışlarını ve çok güzel olmuşsun sözlerini duyana kadar. Utangaç bir gülümseme ile teşekkür etti ve hadi çıkalım dedi. Evden çıkıp asansöre bindiklerinde, özgür asansörün camına doğru yaşlanmış önünde duran Büşra'yı inceliyordu. Onun hisleri de Büşra'dan farklı değildi. Hele de taytindan görünen o kalça kıvrımları o an orada ona arkadan sarılıp onu okşama isteği doğurmuştu ama kendini tuttu. O böyle izlerken Büşra bir şeyler anlatıyordu. Bir dakika sonra da asansörden çıktılar.

Yürüyüş olarak öncelikle arazide yürüdüler. Tepeleri çıktılar, düz arazide yürüdüler, özgür daha önce ona anlattığı yerleri gösterdi. Büşra ds sevmişti manzarasını. Tatlı anlar bütünü gibiydi yürüyüşün bu kısmı çünkü uzun uzun sohbetler ettiler bilmediklerini yönlerini keşfettiler. Fakat sonra kampüs tarafına yürüdüler. Orada Büşranin heyecanı çok daha fazla artmıştı. Çünkü gençlerin bakışlarını teninde hissediyordu. Onu öyle kıpır kıpır yapıyordu ki bu bakışlar dalgınlasmaya başlamıştı. Özgür onun hissettiğini bilerek, yiyecek gibiler değil mi dedi gülerek. Büşra kızarmış bir hâlde gülerek ya deli diyip Özgür'ün kolunu sıkarak karşılık verdi. Fakat özgür haklıydı ve Büşra ds bazı bakışlarin onu heyecanlandırdigini biliyordu. On on beş dakika sonra artık eve dönüyorlardı. Saat öğlen olmuştu. Eve geldiklerinde Büşra hemen duşa girmişti çünkü vücudu gerçekten ateş gibiydi bugünden sonra. Soğuk suyla kendine gelmek istiyordu. Kısa bir dusun ardından banyodan çıktı. Özgür yemeği dışardan söylediğini geldiğinde sen alırsın ben de bir duşa giriyim dedi.

Özgür duşa girdi, Büşra ise üzerinde bornozla bir süre oturup hava almak istedi, balkona çıktı, manzarayı izledi. Rüzgarın tenini okşayısini hissetti. Dünden bu yana bir koşuşturmaca içinde olmadan yaşıyordu. O kadar rahatlamıştı ki. içindeki kadın sanki yavaş yavaş özgür kalıyordu. Bu anları düşünürken kapı çaldı. Unutmuştu! Üzerinde hala bornoz vardı. Bir an içinde yine değişik duygular hissetti. Kapıyı kendinden emin şekilde açıp yemeği aldı, sonra dönüp ayakkabıligin üstündeki paraya yöneldi. Ama bilerek yere düşürdü. Ve kuryenin önünde onu almak için eğildi, bacakları ortaya çıkmıştı, bir an baldırlarina kadar görünür oldu. Büşra o an sadece içindeki bedenindeki ateşi hissediyordu. Biraz daha oylandıktan sonra kalktı ve kuryeye döndü. Fakat kuryenin önü kabarmışti. Büşra o an nefesini kontrol edemiyordu, parayı verip gönderdi. Ve duvara yasladı kendini. Ben ne yaptım diyordu kendi kendine. Bunu düşünürken eli de bedenine gitmişti ama. Bornozlun üstünden kendine hafifçe dokunurken Özgür'ün sesini duydu. anlamlı bir gülüş ve bakışla beraber yaramazlık yapıyorsun demek dediğini duymuştu. Birbirlerine yoğun duygularla bakarak kaldılar o an...

gecenin derinlerinden öyküler

Kuyudan daha çok bir merdivene benziyordu. Aşağıya doğru sarmal bir şekilde iniyordu. Ve o an sadece O müziğin sesi duyuluyordu. O müziğin kaynağı ise bir piyanonuydu. Bu konuda yanılamazdım, çünkü müzik gibi piyano da benim bir tutkumdu. Şimdi merak duydum daha fazla artmıştı. ne kadar korksam ne kadar ürksenm bile aşağıda neler olduğunu öğrenmeliydim. Çünkü bu yerin normal olmadığını daha önce deneyimlemiştim. Fakat o zaman kuyuyu bilmiyordum. Sadece bu Tepedeki az ileride olan kulübeyi biliyordum. Burayı ise daha sonradan keşfetmiştim.

Her neyse, aşağıya doğru baktığınmda sadece cılız bir ışık görüyordum. Bir yandan bu da korkutuyordu. Çünkü karanlığın ardında ne tür bir Gizemin ne tür bir şeyin olduğunu bilmiyordum. Yine de yavaşça Merdivenlerden aşağı doğru yürümeye başladım. Merdivenden indikçe ses daha net ve daha yüksek duyuluyordu. Ve artık sadece müzik sesi değildi duyulan. Yavaştan insanların sesleri de gelmeye başlıyordu. Fakat bu insanlar kimdi? Burada ne yapıyorlardı? Daha da ilginç olanı burayı nasıl bulmuşları? Aklımdan bu sorular geçiyordu o an. Ve artık sessiz sessiz yürümenin vaktiydi. Çünkü bu insanların tehlikeli olup olmadığını bana bir şey yapıp yapmayacaklarını bilmiyordum. O yüzden en iyisi gizlenerek gitmekti. Merdivenin En aşağı noktasına geldiğimde aşağısının uzun bir koridorla ilerlediğini gördüm. Ara ara yanlara doğru da koridorlar vardı. Tuhaf bir yere benziyordu. Bu uzun koridor duvarlarda olan şamdanlarla aydınlatılıyordu. O yüzden hem aydınlık hem de karanlık yerleri vardı. Ve ben bu karanlık yerleri kullanarak ilerlemeye başladım. Etrafımı iyice gözlüyor ve kulaklarımı da seslere karşı hassas hale getiriyordum. Koridorda ilerledikçe yanlara açılan koridorlardan farklı sesler duyuyordum. Fakat ne olduklarını tam olarak kestiremiyordum. O yüzden oralara bakmak yerine dümdüz ilerlemeyi tercih ettim.

Çok uzun bir koridordu. Sonuna doğru yaklaştığımda insanlar daha da fazlalaşmışı. Iyice dikkat etmeliydim bundan sonra. Koridorun sonu büyükçe bir merkeze açılıyordu. Bu yer bir nevi salon gibi bir yerdi. Fakat ortasında antik dönemlerden kalma bir sunak vardı. Bunu görünce kanımın çekildiğini hissettim. Çünkü bu tür yerlerin ne anlama geldiğini derslerden de az çok biliyordum. Fakat Belki de başka amaçlı kullanılıyordu bilmiyorum. Tek bildiğim tuhaf bir yer olduğuydu. Ve de eskilerden kalma bir yer olduğuydu. Insanların üstünde ise normal bir kıyafet yoktu. Ve yüzleri de bir maske ile örtülüydü. Hepsinde farklı maskeler vardı. Sanki kişiliklerini yansıtır gibi bir şey de onlar için. ve ellerinde şarap kadehleri birbirleriyle sohbet ediyorlardı. Anlaşılan bir tören gibi bir şey için buradalardı. Şimdi ise tören öncesi vakitlerini geçirdikleri bir zaman diliydi.

Ne yapacağımı bilmiyordum. Çünkü saklanacak pek yer yoktu.ve törenin de ne zaman başlayacağını bilmiyordum. Kaçmalı mıydım acaba? Fakat o zaman daha çok aklıma takılacaktı bu yer bu daha kötü bir his benim için. O yüzden kalmaya karar verdim. Ve burada ne olduğunu öğrenmeliydim. Çünkü üstlerine giydikleri giysilerde de bir sembol vardı. Ve bu salonun diğer tarafı da yine başka yerlere açılıyordu. Bu kadar gizli ve bu kadar büyük bir yer ne için bunu öğrenmeliydim. Bunları düşünürken tam o an...

gecenin derinlerinden öyküler

Uzaktan eğitimden bunaldığım günlerden birindeydim. Dersler bir yandan, ödevler bir yandan bunaltıyordu. Öğlen artık ders bittiğinde yürüyüşe çıkmak istedim. Evin hemen dibinde güzel bir alan vardı. hem daha önce biraz gezmiştim. Değişik bir yer değişik bir havası vardı. Üstümü giyinip çıktığımda hava biraz kapalı görünüyordu. Ama çok sorun değildi benim için. Hem yağmurun altında yürümeyeli de çok zaman olmuştu. Biraz özlem giderirdim. Bu düşüncelerle yürüyüşe başladım.

Biraz düz yolda yürüdükten sonra aşağıya dereye benze ufak bir su akıntısının olduğu yere kadar indim. Sonra karşı tepeye doğru çıktım. Neden bu kadar bekledim diye sorguluyordum kendimi. Daha şimdiden rahatlamış gibiydim.

Daha önce hep belli bir yere kadar yürüyordum bu yolda. Şimdi biraz daha uzağına yönelmek istiyordum. Yavaş adımlarla etrafı izleyerek yürüyüyordum. Aşağılarda sürüsünü otlatan birileri de vardı. Buradan hep geçen sürüydü bu. Onlara biraz bakındıktan sonra yürümeye devam ettim. Havanın griliği koyulaşmış, patladı patlayacak gibiydi. Bir yandan duyuyordum çünkü. Şimşekler çakmaya başlamıştı. Çok geçmeden yağmur damlaları sakin sakin düşmeye başladı.

Yağmurun altında yürümek aslında bir sakinleşme ritüeli gibi bir şey. Pek fazla bunu hissedemiyor göremiyor. Oysa sorunlarımız p yağmurla beraber bir anlığına akıp gidiyor. Yağmur damlalarının yüzümüzü okşayışı o serinliğin yaşadığımızı hisssettirişi... insanlar yoğun yaşamlarında çoğu şeyi görmeyi kaçırıyor. Bu gevşeme anında bir an saate baktım ve iki üç saattir yürüdüğümü anladım. Yavaştan dönmeliydim çünkü hava erken kararacaktı. Ve yol da uzun görünüyordu.

Dönüş yolunda biraz daha hızlı yürüyordum. Çünkü toprak da hafiften çamur halini almaya başlamıştı. Ayakkabılarım pek buraya göre değildi. Yine de etrafı dinlemekten izlemekten geri kalmıyordum. Arada yağmurdan kaçıp ağaca giren sincapları da görüyordum. Yuvasına kaçan tavşanları da. Tebessüm ettiriyordu bu anlar. Belki de son zamanlarda yalnız olduğum için bu hareketlilik iyi gelmişti.

Yavaş yavaş evin olduğu bölüm görünmeye başlayınca adımlarımı yavaşlattım. Zaten üstüm de sırılsıklam olmuştu. Daha önce tepede gördüğüm bir yıkıntı vardı. Yine oradan geçip tepeden inerim diye düşündüm. Tam oraya yaklaştığımda bir ses duydum. Gözlerimin büyümesine neden olan bir ses. Bir melodi duyuluyordu. Fakat arabadan ya da evlerden gelen bir melodi değildi bu. Daha yakından geliyordu. Ama nasıl olabilirdi ki bu diye şaşırdım. Çünkü yaklaştıkça sesin nerden geldiğini anladım. Bu da tüylerimin dik dik olmasına neden oldu. Daha önce üstünü kapalı olarak gördüğüm kuyunun üstü açıktı. Ses de tam olarak kuyunun içinden geliyordu ve yankı şeklinde değil berrak bir halde duyuluyordu. Bir yandan korkmuş bir yandan merakla dolmuştum. Sesi duymazdan gelip eve gitmek cazip bir seçenekti. Ama içimdeki merak duygusu daha baskın gelmişti. Yavaşça yanına yaklaştım. içeriye doğru bakarken bunun normal bir kuyu olmadığını gördüm...

gecenin derinlerinden öyküler

Okul ve işten zaman artık tatile gelmişti elif için. Ailesinin yanına gidecekti Afyon'a. Bu dönemlerde değişmeyen bir şeydi bu çünkü onun için. Bu sefer de yine akrabalara ziyaret, tören gibi pek çok şeye katılacaktı. Bunlar için kıyafet de bakmıştı daha gitmeden, hazırlık tamdı kısaca.

Otobüse bindiğinde, en azından işten vakit bulabildiği için biraz dinlenmenin iyi geleceğini düşünüyordu. Her ne kadar ziyaretler yorucu olacak olsa da. Hem ailesi ile de özlem gidermiş olacak, kuzenlerini görmüş olacaktı. Bu düşünceler zihninde dolaşırken birkaç saatlik yol çabucak geçmişti bile. Otogara indiğinde ailesi gelmiş Elif'i karşılaşmıştı. Sarılarak özlemlerini gidermişlerdi.

Sonrasında ise sadece o günün akşamı biraz olsun dinlenebilmişti. Ertesi gün başlayan yoğunluk birkaç gün sürmüştü. Yorulmuştu ama çok da şikayetçi değildi bu yorgunluktan. Bu birkaç günde onu rahatsız eden tek bir şey vardı. Gördüğü rüyalar...

Bu birkaç günde sürekli kaleyi görüyordu. Oraya çıktığını. Oysa o kaleye çıkmak pek de cazip bir fikir değildi. Ve kalenin tepesine geldiğinde de silik silik görüntüler oluyordu uyandığında sadece. O yüzden aklında kalan tek şey o kaleye çıktığı oluyordu. Rahatsız etse de bu yüzden çok da önemsemiyordu, çünkü zaten yoğunluk ve yorgunluk başındaydı.

Ta ki akrabalarından dönmeye kalktıkları o güne kadar. Akşam vaktiydi. Kuzenleri ile dönüyordu eve. Tam da kalenin merdivenlerinin olduğu tarafa giden yolun başladığı caddenin üzerinde yürürken istemsizce kaleye baktı. Rüyasında gördüğü bir sahneyi gördüğünü fark etti. Normalde yapmayacağı bir şeyi yapmak istedi o an. Adeta o yöne çekildi ve kuzenlerini bir şekilde atlattıktan sonra kaleye doğru yola çıktı.

Basamakları çıkarken içinde korku da vardı, rüyaları ile yüzleşme arzusu da. Merak da vardı cesaret de. Yüz küsür belki de daha fazla basamağı çıkmıştı ve sonlara doğru yorulduğunu hissetmişti. Biraz nefes nefese kalmış gibiydi. Yavaşça kalenin duvarlarındaki açıklıkların üzerine oturmaya gitti. Şehir ayaklarının altındaydı. Karanlıkta biraz daha iyi görünüyormuş burası diye düşündü. Ve duvara yaslanıp oturdu. Bir süre dinlendi. Etrafta ses yoktu. Boşuna çıktım diye düşünmeye başladı bu anda. Sadece bir rüyaydı neden bu kadar peşine düştüm diye serzenişte bulunurken gözüne bir ışık çarptı.

Buraya daha önce de çıkmıştı. Ama o ışığın geldiği yeri görmemişti. Orası üzerinde desenlerin olduğu bir duvardı sadece. Fakat şimdi gördüğü şey ise o duvarın aralık olduğu ve içeriden ışık sızdığıydı. içinde korku ve merakla oraya adım attı. Aralıktan içeriye baktığında, bedeni buz gibi oldu kaskatı kesildi. Beyaz teni daha açık bir beyaza büründü. Gözleri yerinden çıkacak gibi oldu. Nutku tutulmuş gibiydi. O an nefes almayı unuttuğuna bile yemin edebilirdi .

Sadece birkaç saniye yaşamıştı bu anı fakat birkaç saat orada durmuş gibi geldi Elif'e. Kendine geldiğinde sessiz ve hızlıca uzaklaşmaya çalıştı oradan. Basamakları hızlıca inerken rüyaları da netlik kazanmaya başlamıştı. Basamaklar bittiğinde dizlerinin üstüne çökmüş nefes nefese kalmıştı. Fazla durmadı eve gitmek istiyordu sadece.

Eve vardığında tek yapmak istediği şey yatağının içine girip dinlenmek ve uyumaktı. Ailesine bir şey fark ettirmeden odasına gitmişti. Ve sabah uyandığında dinlenmiş olarak uyanmıştı, rüya da görmemişti. Fakat içinde bir arzu uyanmıştı. O gördüklerini yazacaktı. Afyon'dan dönene kadar her gün yazmıştı. Kaç sayfa yazdığını bilmiyordu. Ve bunu yaparken içindeki duygular düşünceler çok değişikti. Fakat yazılar bittiğinde hissettiği şey saf bir tatmin duygusu, bir rahatlama bir özgürleşmeydi. Bu yüzden
bu tatil aklından hiç çıkmayacak bir tatil olmuştu...

gecenin derinlerinden öyküler

B' yi içeri alıp kıyafetlerini teker teker çıkardık. Vücudunun çeşitli yerlerinde yaralar vardı. Teninden kanlar süzülüyordu. M onu alıp yavaş yavaş banyoya götürdü. Arkalarından izliyordum. Bir an zihnim karıncalanmaya başladı. Bunun ne anlama geldiğini biliyordum. Hayır, hayır, hayır, hayır bu sefer olmaz diyordum kendime. Kontrolü belki de bedenimin her noktasını kasarak sağlayabildim. Banyoya doğru yürüdüm, m onu yavaş yavaş yıkıyordu. Yara izleri şimdi daha da netti. Canının ne kadar yandığını tahmin edebiliyordum. Bana bakmıyordu, hiçbir yere bakmıyordu, başını m' nin omzuna koymuştu. O kadar tuhaf bir anda ki, iki çırılçıplak kadın ve onları izleyen ben. Kimse bu durumu umursamıyordu.

Fakat dürtülerimi daha fazla tutamayacagimı biliyordum. Aslında tutabildigimi de ilk defa fark ettim zor da olsa. M' ye birazdan geleceğimi ve m' yi banyodan sonra yatağa yatırmasını onun başında durmasını söyledim. Başıyla onayladı. Çünkü peşimden gelmesini istemiyordum. Ve fazla vakit yoktu, günün doğmasına az bir zaman kalmıştı.

Kapıdan çıkıp o yola tekrar yürüdüğümde içimdeki dürtü bastirilamaz hale gelmişti. Ve tutmanın da bir anlamı yoktu. Aksine bu sefer bilerek serbest bırakıyordum. Ve m' ye bunu yapan şeyi arıyordum. Hava hala karanlıktı ama bunun bir önemi yoktu. Biraz gittikten sonra b' nin geldiği yolu fark ettim, otları nasıl ezip de koşarak geldiğini belki de son gücüyle. Daha da ileri gittiğimde ise oturduğumuz kayanin orada kıyafetinin parçasına ve kan izine denk geldim. Bunu gördüğüm an tamamen kontrolden çıkmıştım. Ona bunu yapan yakınlardaydı, kokusunu alabiliyordum. Sesini duyabiliyordum...

Fakat önce davranan o olmuştu. Ne büyük hata! Saldırısından kurtulduktan sonra dişlerimi boynuna geçirdiğimde, ellerimle de bedenini tüm gücüyle sıkıyordum. Bir andan sonra kendimi kaybettiğimj hatırlıyorum. Kendime geldiğimde parçalanmış halini gördüm. Ağzımda kan tadı, dudaklarımda kan izi ve üstüm başım da aynı. Ve dürtülerim yeniden uykuya geçmişti. Bir şey olmamışlığın hissizligi, soğukluğu ile eve döndüm. Hava artık aydınlaniyordu. Diğer insanlar görmeden eve çıkıp içeriye girdim. Kapının orda m bekliyordu. Ne olduğunu anlamıştı. Tepki vermesini bekliyordum. Ama hiçbir şey demedi, sadece salona gel, senin yaranın da temizlenmeli dedi. Salona girdiğimde b yatıyordu, biraz daha iyi görünüyordu.

R: neler olduğunu anlattı mı
M: evet, dönüş yolunda olduğunu neler yapmaya çalıştığını ne kadar korktuğunu bir şey yapamadığını anlattı. Bir anda saldırmış. Daha yeni sakinleşti anlattıklarından sonra.
R: o yüzden mi bir şey demedin bu hâlime, böyle tepkisizsin
M:( olaydan sonra ilk defa tebessüm etti) bunu yapmak için dışarı çıktığını anlamıştım. Kendini kontrol edemiyordun. Ve( bir an suskunlasti sonra) bunu hak etmişti.

Yutkunarak söylemişti bunu. Ona göre bir şey değildi bu. Ne olursa olsun söylemezdi. Ama sonra anlattı. Bu yaşanan ilk değildi, duymuşlardı o yolda bazı hikayelerin olduğunu. Hiç denk gelmemişlerdi. B bunu yaşayinca o hikâyenin doğruluğunu anlamıştı. Ve o yüzden söylemişti hak ettiğini. Sakin görünen yolun hikayesi oysaki kanliydi ve şimdi de değişmedi.

M: ikiniz de iyileştikten sonra seni müziği duyduğun yere götürmek istiyorum gelir misin? Belki kendi topluluğun olmaz ama iyi hissedeceğine eminim.
R: ( düşünürken..)
B: ( biraz zorlanarak yataktan başını kaldırdı) gel!
R: ( gülümseyerek) seçenek şansı kalmadı galiba

Tam o an gözüm pencereye takıldı, ona bahsettiğim an dışarıda yaşanıyordu. Ona söyledim, b' ye de yardım ettik ve beraber dışarı baktık.

B ve m: gerçekten de güzel bir görüntü, büyüleyici...
R:( sadece gülümseyerek eşlik etti).

gecenin derinlerinden öyküler

Gözlerimi tekrar açtığımda yağmurun yerini keskin bir soğuğa bıraktığını hissediyorum. Ne kadar süredir burada kaldığımı hatırlamıyorum. Zorlanarak da olsa yerimden kalkıyorum. Her tarafım sırılsıklam. Yavaşça etrafa bakmaya çalıştığımda m' yi görüyorum.

R: sen burada ne yapıyorsun, gitmen gerekmiyor muydu
M: şarkı sözü. O sözün anlamını öğrendikten sonra oraya gidemezdim, iyi değildin. Hem b gitti oraya, en azından birimiz orada.

Bu sozunden sonra yavaşça yanıma sokulda ve kolumun altına girdi. Eve kadar sessizce yürüdük. Hiç konuşmadan. Birbirimize bakmadan. Kapıya geldiğimizde,

M: gitmemi isteyeceksen bunu aklından bile geçirme
R: (gülerek) zihinde mi okuyorsun sen
M:( alaycı bir tavırla) buna gerek yok, kendini güçlü sanan insanların zihninden aynı şeyler geçer o yüzden biliyorum
R:( bir bakış attı ama bir şey demedi) biraz dağınık kusura bakma
M: hiç de bile, hem manzaran ne kadar güzelmiş, buradan görünüşünü görmemiştim daha önce, sanki herkes ve herşeyden yüksekte gibi, hükmetmek gibi
R: sabah saatlerinde gör bir de, sis öyle bir örtüyor ki, sanki deniz gibi.( Bunu içtenlikle söyledi.
M: buna eminim.

M, biraz yemek ve biraz da içecek bir şeyler hazirlarken ben de üstümü değiştirmeye gittim. Tuhaf gelmişti evde birinin olması. Ama sorgulayacak gücüm yoktu. Üstümü değiştirip içeriye gittiğimde masanın yerinin değiştiğini gördüm.

M: ( bakışlarımdan şaşkınlığımı okumuş gibi) burası daha güzel, hem sıcak sana iyi gelir
R: teşekkür ederim

Yemekte, günlük hayattan konuştuk, sakin bir sohbet , yer yer gülüşmeler oldu. Fakat yemekten kalktıktan sonra elime kahve bardağını tutuştururken bir soru sordu...

M: neden yalnızlığı, yalnız olmayı bu kadar seviyorsun,
R:( gülerek) sevmiyorum ki, aksine işkence gibi. Hiçbir zaman da sevmedim. Tek başına olmak bazen güzel evet ama yalnızlık değil.
M: hiç öyle görünmüyordun ama
R: insanlar yanılgıya çok kolay düşebiliyor, bak, sen bile.

Bir kurt, kendi sürüsü ile mutludur. Çünkü kendini oraya ait hisseder. Sürüsü için her şeyi yapabilir. En çok da orada eğlenir. Tek başına olduğunda ise vahşileşir, tehlikeli hale gelir, karanlığa gömülür. işte dışarıdan farkedilmese de ben o sürüsü olmayan kurtlardanım. Bu çok boktan bir şey.

M: ve o yüzden de çevrendeki arkadaş gruplarından da uzaksın. Çünkü ait hissetmiyorsun. Çünkü ortak diliniz yok.
R: tam olarak öyle. Hem de pek çoğu sadece yalnızlıktan korktukları için bir aradalar bir bağ olmadan. Bu da istemediğim bir şey. Bir zorunluluktan bir arada olmak. Onlar farkında olmasa da.

M: birileriyle tanışmaktan neden uzaksın peki? Neden bunun için bir şeyler denemiyorsun.
R: uzak değilim aslında. Kendi sınıfımda da tanışmak istediğim biri var, tanıdığım insanların yanında olan insan da. Fakat neden denemiyorsun sorusu ise cevabı kendi içinde tutuyor.

Çünkü her denemem boka batıyor. Bir şeyler için çabalıyorum sonra her şey boka batıyor bir anda. Sınıfımda biri var, onu gördüğümde tam olarak bunu hissediyorum. Çabalasam da değişmiyor, boka batıyor.

M: ama, sadece bu değil di mı? Bunun seni durduracağını sanmıyorum.
R: (gülerek) çok şey biliyorsun, senin icabına bakmam lazım.
Ama doğru sadece bu değil.
M: ne peki o?
R: bazen birine ihtiyaç duyduğun an olur, en dibe batmışsindir çünkü, çıkış yolu göremiyorsundur gücün tükeniyordur. işte sizin gözetlediğiniz bu dönemde de bu oldu.

Birinin yanımda olmasına ihtiyacım vardı. Ki uzun yıllardır en yakınımda olan aramızda özel bir bağ olduğunu bildiğim biri vardı. Konuştuk geleceğim dedi. Bekledim, gelmedi. Tekrar bekledim, gelmedi. Aslında gelmesine gerek yoktu, gelemeyeceğini söylese bile yanımda olduğunu bilirdim. Ama tek bir söz söylemedi. Sonra düşündüm, son bir seneyi düşündüm. Ve aslında aramızdaki bağın koptuğunu gördüm. Bir arkadaşlık bağının kalmadığını. Çünkü birbirimizi tanımıyorduk. Çünkü öyle oturup konusmuslugumuz bile iki yabancıdan daha azdı. Belki bir gün yeniden tanışırız.

M: peki nasıl çıktın o zaman o noktadan? Tek başına hiç kolay değil çünkü.
R:( gülerek) acıyla, yaralarla ve daha çok parçalanma ile. Tabi unutmadan daha çok karanlığa bulanarak.

M: o kadar belli ki
R: ( şaşırarak) belli olan ne?
M: böyle biri olmadığın, gözlerinde farklı biri var
R: ( bir an pencereden dışarı baktı ve m'ye döndü) doğru. Dansı, müziği, gördüğüm her şeyden hikayeler çıkartmayı seviyorum. Şakalaşmayi, insanları güldürmeyi. inatlaşmayi. insanlarla vakit geçirmeyi. Yani geceyi sevdiğim kadar gündüzün renklerini de seviyorum. Sanatı. Görmeyi de seviyorum. En çok da bunu belki. insanların gözlerinden onların benliklerini, çevremdeki detayları. Uzun uzun sohbetler etmeyi. Ve insanlar duysa şaşırır belki ama konuşmayı da seviyorum.
M: ( son cümleyi duyunca o da gülmüştü)

R: Belki bunları yeniden yaparım bir gün, ama şu an o kadar yorgunum ki...( Bunu dedikten sonra m' bin dizlerine başını koydu)
M: dinlen, sabahın olmasına az kaldı, beraber bakarız o bahsettiğin ana

Sanki yeniden bir şeyler yoluna girmiş gibi hissetmiştim. Fakat birkaç dakika sonra kapı çalındı. M, kapıya gitti ve bağırışını duydum. Gittiğimde ise b,yara içindeydi, kıyafetlerinin bazı yerleri parçalanmıştı, kanlar akıyordu...

gecenin derinlerinden öyküler

Zarif beyaz boynu parmaklarımın arasında gittikçe eziliyordu. Damarlarının her hareketini parmaklarımda hissedebiliyordum. Nefes alışının ne kadar yavaşladığını, damarlarının nasıl hızlı attığını. Sanki birazdan parmaklarımın arasında ezilecekmiş gibi zayıflamıştı boynu... Ama o an...

R: arkamda olduğunu biliyorum, b. Ama peki ya sen, Elinle o gücünü kullanana kadar seni parçalayacağımı biliyor musun? Ama bunu yapmayacağım, ağrılarımı, parçalanmamı dindir, bunu yapabilirsin. Yoksa m'nin boynu parmaklarımın arasında kalacak. Zor bir seçim değil görüyorsun.
M: ( son bir çırpınma ile söyler gibi b'ye bakarak) sakın!

Şaşkınlığa uğramıştım. Parmaklarım bir anda çözülmüştü. Boynu özgür kalır kalmaz öksürmeye başlamıştı,m. O kulübeden yavaşça uzaklaşmaya başladım. B çoktan m'nin yanına gitmişti. Tam tepeden aşağı inecek iken,

M:( zor nefes almasına rağmen bağırarak) kimsenin seni tanımasına izin vermiyorsun, insanları korkutuyorsun, kaçırıyorsun.

R:( bir gülüş ile) izin versem ne değişecek? Etrafına, insanlara bir bak. Kaçının umrunda bir başka insanı tanımak. Yüzeysel bilgi onlar için yeterli. Çünkü daha fazla tanımak hepsini korkutuyor. Merak duyguları yok. Sadece alışmışlık var onların dünyasında bunun dışına çıkan herhangi bir şey varsa karşılarında uzaklaşıyorlar. Sanatla ilgili bir bölümdeyim ama hiç kimsenin sanata dair bir algısı düşüncesi yok. Neden oradalar kendileri bile bilmiyor. Bir tutkuları yok. Oysa istanbul'dan buraya gelirken izmir gibi bir yerin insanlarında daha fazla tutku daha fazla duygu ve derinlik olur diye düşünmüştüm. Oysa gördüğüm şey tutku yoksunu ruhsuz insanlar. Geldiğim yerden daha beter. Böyle insanlar mı bir başkasını tanıyacak? Ben onların arasında sadece bir ucubeyim, pek çok yerde olduğum gibi.

M: tanımalarına izin vermeden ne olacağını bilemezsin. Sen daha en baştan önyargılı davranıyorsun.

R:( yüzüne bir tebessüm takınarak) beni tanımalarına izin verdiğim insanlar da oldu. Ama sonra o insanların nasıl değiştiğini, aslında başkalaşım gösterdiğini gördüm. Değişim her insanda olur çünkü bu daha farklı. Ve tutkularının nasıl da yitip gittiğini ve daha kötüsü bu olurken o insanların bunun farkında olduğunu gördüm. Bunlara rağmen izin vermeliyim öyle mi?

M:( sustu)

R: ve sana bir soru. Ölen tutkularımı canlandırabilir misin nekromansiden bahsetmiyorum onu belki yapabilirsin ama ölen tutkuları, canlandırabilir misin? Ya da tanımasına izin versem insanlar bunu yapabilir mi?

M:( susmuş bir halde sadece gözlerine bakıyordu çünkü ne diyeceğini bilmiyordu)

R:( tam adımlarını tepeden aşağıya doğru atacak iken m'ye dönüp) solo caminando en el camino de este mundo.
y no tengo más fuerza para luchar, bu şarkının sözleri şu anı benim kelimelerimden daha iyi anlatıyor.
M: ama ispanyolca?
R: ( bir gülümseme eşliğinde) öğrenirsin. Hem bak sizin müzikleriniz çalıyor, geç kalmak istemezsiniz oraya.

Ve sonra adımlarım eve doğru gitmeye başladı. Şiddetli bir sırt ağrısı ve parçalanan bir zihin ile. Fakat binaların önüne kadar geldiğimde sırt ağrılarım dayanılması zor seviyelere ulaştığında gözlerimin yavaşça karardığını ve gücümün bitip yere düştüğümü gördüm son olarak. Sonrasında ise...

gecenin derinlerinden öyküler

Fotoğrafı elime alıp baktığımda, yürüyüş yaptığım yolun sol tarafında tepede kalan kulübe tipi bir yer vardı, onun fotoğrafı olduğunu gördüm. Arkasındaki notta ise bu akşam ondan sonra burada buluşalım.

Ne hissedeceğimi bilemiyordum. Belki korkmalıydım. Ya da tedirgin olmalıydım. Biraz şaşkınlıktan sonra kimin koyabileceği aklıma geldi. Fakat o saatte hava kararıyor ve bu bölge tehlikeli hale geliyordu. Çünkü hiçbir ışık kaynağı yok ay ışığı dışında. Birilerine haber etsem mi diye düşünürken kendi kendime güldüm. Kime haber edecektim ki, yanımda kim vardı. Bunu düşündüğümde tamamıyle o saate odaklandım.

Saat yaklaştığında el fenerini alıp yavaş yavaş yürümeye başladım. Bu saatlerde ya da hava karardıktan sonra hiç gelmemiştim. Ürpertici bir tarafı varmış. Özellikle de hayvanların seslerini duyunca. Bir yandan da soğuk artmış rüzgar sertleşmiş iliklerime kadar işliyordu.

Yorgun hissediyordum. Son bir haftadır gücümün iyiden iyiye azaldığının farkındaydım. Ama şu an bunu daha net anlıyordum. En sonunda tepeye çıktım ve beklemeye başladım. Beklerken, tüh sigara içiyor olsaydım en azından vakit daha hızlı akardı diye güldüm kendi kendime. Daha vardı çünkü söylediği saate.

Aradan yirmi dakika geçmişken birinin olduğum tarafa geldiğini gördüm. Beklediğim kişi miydi bunu bilmiyordum. O yüzden kulübenin içine girdim. Adımlar yavaş yavaş yaklaşıp kapıya geldiğinde b'nin yanındaki kızı gördüm.

R: demek sendin o
M: evet, b bilmiyor buraya geldiğimi
R: büyük bir suç bu o zaman(gülerek)
M: bilmemesi daha iyi( tebessüm ederek)
R: neden çağırdın buraya, bu saatte çağırmanı az çok anlayabiliyorum çünkü
M: kulaklığın yok bu sefer kulağında
R: ne? ( Anlam verememistim bu söze)
M: ( gözlerini bana dikerek) kulaklığından duyduğum müzikler dikkatimi çekmişti. Pek kimsenin dinlemeyeceği türden şeylerdi. Ama ben biliyordum tabi.( Tebessüm etti) sonra seni izlemeye başladım. Farkında değildin. Çok da takip edemiyordum çünkü belli yerler dışında dışarı çıkmıyordun.

Kimseye de soramadım seni çünkü kimseye kendini açmıyordun. Herkesten uzaktın. Çoğu zaman kendinden bile.

R: ( gülerek) beni sapık gibi takip eden bir hayranım olduğunu bilmiyordum, neden o yürüyüşlerde tanışmaya çalışmadın ki, sık sık birbirimizin yanından geçiyorduk.

M: ( bir anda yüzü ciddileşti) ilk gördüğüm zamanlardaki enerjin ile sonrakiler aynı değildi. ilk başta tanışmak istemiştim. Doğru. Ama sonra durum farklı boyuta geldi. B ile de o zaman paylaştım durumu. O benden farklı, sinir uçları ile oynamayı, insanları uğraştırmayı sever benim aksime. Fark etmişsindir tanıştığınızda.

R: ( yüzümdeki ifade düşüp, ciddi bir şekilde) farklı bir boyut derken?
M: çevrendeki insanlar ve sen farkında değildin. Ama hem kendine hem de onlara zararlı bir hale gelmeye başlamıştın . Çünkü parçalanıyordun, duyguların ve hislerin. Enerjin günden güne düşüyordu. Gücün vardı ama bu güç seni parçalamaya ve öfkelendirmeye itiyordu. Her geçen gün daha da güçleniyordu. Baskılamaya çalışmana rağmen. Ruhsuz birine dönüyordun. Acı çekiyordun, deliriyordun ama hissetmiyordun.

En sonunda senin dikkatini çekmemiz gerektiğini anladım. B ile de konuştum bunu ve senin göreceğin zamanları belirledik. Yani o saatler rastgele değildi. Ve bizi izlediğini gördükten sonra bu yürüyüşlere başladık. Ve sonra yine seni takip etmeye devam ettim, bir değişim vardı. Bunu bekliyordum.( Tebessüm ederek) fakat sonra dikkatin yine dağıldı. Daha kötüye gittiğini gördüm. Ve sonrasını biliyorsun karşına çıkmak zorunda kaldım.

R: ( zihnin bulanmış gibiydi) bu nasıl olabilir, bu dıştan görebileceğin bir şey değil hele de benim gibi biri için
M: cevap vermedi
R: hem b her şeyi biliyor ise neden ondan sallayarak geldin buraya
M: çünkü bana zarar verme ihtimalini biliyor, bunları anlattığımda ruhundaki o gücün tetiklenecegini biliyor. Ama ben korkmuyorum! ( Vurgulayarak söylemişti bunu) ( göz bebeklerinin rengi değişmişti)
R: ( yerimden kalkıp m'nin önünde durdum ve boğazını eliyle sıkıp duvara yasladım) sana zarar vermeyeceğimi düşündüren bu cesareti sana veren ne?
M:( o gücün tetiklendiginin farkındaydı) ( zor nefes alır bir halde) çünkü bana zarar vermek istemiyorsun bunu ikimiz de biliyoruz.
Bu sözünden sonra parmaklarımın sıkılığı çok daha fazla artti ve damarlarının ne kadar zorlandığını hissetmeye başladım...

gecenin derinlerinden öyküler

Üniversite kampüsünün yan tarafındaki binalardan birinde oturuyorum. Bir dağın tepesi denilebilir burası için. Manzarası güzel ama, belki de tek güzel yanı bu. Binaların yan tarafından girilen bir yol var. Biraz ilerisi geniş bir düzlüğe açılıyor. Yürüyüş yapacağım zaman tercih ettiğim yol. Tam bir sessizlik ve sakinlik. Odamın penceresinden giriş kısmı da görülebiliyor.

Normalde pek giden kimseyi görmüyordum oraya. Fakat bir iki hafta önce evin içinde yürüyüş yaparken tam da öğlen saatlerinde iki genç kız ve bir de siyah köpekleri ile oraya yürüyüşe gittiklerini gördüm. Şaşırdım, geçen sene onları görmemiştim. Sonraki bir iki haftada denk geldiğim her öğle saatinde belli bir aralıkta o yola gittiklerini gördüm.

Bir yandan kendimi bir sapık gibi hissettim, bir yandan ise merak duygum kabarmıştı. Onlar kimdi ve neden hep aynı saat aralığında yürüyüşlerini yapıyorlardı? Bu sorular aklıma kurcalamaya başlamıştı.

Uzun zamandır aksattiğım yürüyüşleri yapmaya karar verdim bu sorulardan sonra. Onların yürüyüşten gelme saatlerine yakın ben oraya yürüyüşe gidiyordum. Yolda sadece anlık olarak denk geliyor konuşmadan geçip gidiyorduk.

Ta ki, bu öğlene kadar. Yine aynı saatlerde yürüyüşe çıkmıştım. Karşılaştığımız belli bir nokta vardı genelde. Oraya geldiğimde yakında gözükmüyorlardı. Fakat, yürüyüşe gittiklerini görmüştüm. Dönüş için başka bir yol da yok. Biraz daha yürüdükten ilerdeki büyük taş parçasının üzerinde oturduklarını gördüm. Köpeğin tasması o baskın görünümlü olanın ellerindeydi. Ve dinlenmek için oturmadıkları açıktı.

Yanlarından geçip gideceğim sırada baskın görünümlü olan:

B: göremeyince şaşırmış olmalısın.( Kendinden emin bir tebessümle)
R: ( her şeyin farkındalar yalan söylemek anlamsız) belki, belki de bu anı bekliyordum.
B: birilerini gözleyen, saatlere kadar dikkat eden, detayları gören sadece sen değilsin
R: geçen sene burada değildiniz değil mi?
B: doğru, kısa bir süre önce geldik
R: çünkü bu yolu yürüyüş için kullanan pek kimse görmemiştim
B: biz de keşfedeli çok olmadı, ( yanındaki köpeği işaret ederek) bu yaramaz buralara kaçınca gördük burayı. Sen neden tek başınasın?
R: tek başına?
B: birilerini gözleme konusunda daha yeni konuşmuştuk sanki( yarı alaycı yarı iğneleyici bir tavırla söylemişti bunu)
R: ( hafif bir şaşkınlıkla) bu kadarını beklemiyordum.
B: korkmuş gibisin?( Ne cevap vereceğimi bekler bir hali var)
R: ( ayakta durmaktan sıkılıp tam karşılarındaki ağacın önünde oturup sırtını ağaca yasladı ve gülerek) beni gözetlemenizden mi? Sadece şaşırttı. Bu kadar basit şeyler neden korkutsun? Siz de hiç korkmuşa benzemiyorsunuz hem, ne dersin?
B: ( bir şey söylemedi)
R: tek başımayım. ( Konuyu o soruya getirdi) çünkü insanlarla ortak bir hafıza, ortak bir benliğim yok.
B: ortak hafıza?
R: evet, insanların beraber geçirdiği her an, her anı ortak bir hafıza oluşturur. iyi ya da kötü. Biriyle arkadaş olmak için de dost olmak için de sevgili olmak için de bu gereklidir. Yoksa ne kadar sağlam olduğunu düşünürsen düşün, ne kadar değer verirsen ver iletişim kopar.

Benim için de durum bu. insanların iyi ya da kötü basit ya da değil bir ortak hafızaları var. Benim ise yok. Tabi bunun öncesinde farklı nedenler var fakat işin sonucu bu ortak hafıza konusuna çıkıyor.
B: sağlam bağlar dahi mi?(şaşkınlıkla sormuş gibi bunu)
R: neden bu kadar şaşırdın ki, ilişkilerdeki en basit temel bu. ( Gülerek) bak ikinizin ne kadar çok beraber geçirdiği var an vardır. Ve o kadar da güçlü ortak hafızanız.
B: (gülerek) doğru.
R: peki siz neden bu kadar takip ettiniz beni ya da bu yolda nereye kadar gidiyorsunuz?
B: ( bu iki soru onları tedirgin etmiş gibiydi sanki, sadece onları da değil yanlarındaki köpeği de) ( bir şeyleri saklamaya çalışan bir tebessüm ile) bunlar da başka zamana kalan sorular olsun, dönmemiz gerekiyor.
R: ( şüpheci bir bakışla yerinden kalkarak) öyle olsun.

Tam yanımdan geçerken b' nin yanındaki kız hafifçe fısıldadı, bizi gözlediğin için seni gözlemedik. Sonra da yanımdan geçip gittiler. Ben ise yürüyüşe devam ettim aklımda, o ne demek istedi hem de o konuşmaya hiç dahil olmadan sadece giderken bunu söylemesi, tuhaf. Diye söylenirken.

Yürüyüşten eve geldiğimde ise kapıda yüzü kapıya dönük arkasında ise bir şeyler yazan bir fotoğraf vardı.

Neydi bu şimdi?

gecenin derinlerinden öyküler

Salgının başlamasının üzerinden bir seneye yakın bir zaman geçti. ilk başlarda kimse ne olduğunu anlayamamıştı bile. O kadar hızlı ve o kadar sessiz yayıldı ki... insanlar, devletler reaksiyon gösteremedi yaşananlara. Tepki verdiklerinde ise zaman artık geç olmuştu.

Pek çok insan bulundukları yerlerden başka yerlere kaçmaya çalışırken aslında bu sürecin hızlanmasına yardım etmişti farkında olmadan. Otoyollardaki kazalar ise cabası. Ki bu yüzden şehirler arasındaki bağlantılar da kısa sürede koptu.

Aylar geçtikçe dünya yeni bir düzene geçiş yapıyordu. Ahlaki ve insanî kuralların yavaş unutulduğu, insanların ilkel içgüdüleri ile yaşadığı ve yönettiği topluluklar haline gelmeye başladı. Çünkü insanların bundan başka çareleri yoktu. Tabi, sıradaki kurban, yem 'adına her ne derseniz' olmak sizin için sorun olmayacaksa.

Çünkü toplulukların dışında kalan alanlar ya virüsten mutasyona uğramış ve birer zombi, birer yaratık haline gelmiş varlıklarla dolu ya da onlardan daha beter çeteler ile. Fakat, topluluklarda da çok iyi yerler denemez. Çünkü her grubun her topluluğun kendine göre kuralları, cezalandırma sistemleri, yaşam tarzları var.

Bir de bunların dışında, dışarda kalmaya cesaret eden ve tek başlarına takılan insanlar var. Onlar ise hem topluluklarla iş yapan hem de dışarıda kalmaya cesareti ve tecrübesi olan insanlardı. Çünkü çoğu kampın içini biliyorlardı, şartlarını da. O yerlerdense tek başına, özgürce ve delice bir şekilde yaşamak daha iyidi onlar için.

"Onlardan biri de Rıdvandı. Salgının, kaosun ilk zamanlarından bu yana tek başına yollarda. Vücudunda pek çok yara izi var ama fazla önemsediği söylenemez. Onun için hepsi birer hatıra ve yaşadığının kanıtı gibi, böyle hissettiğini söyler her zaman. Bir yere, bir kimseye, bir şeye bağlı olduğu, ait olduğu yoktur. Belki de bu deli cesaretinin kaynağı budur (gülerek). Sağlam bir adamdır ama. Bu dönemde insanlarda bulunmayan bir özellik.

R: yine arkamdan ne sallıyordun dostum( gülerek).
-oo, bu kampa yolun düşer miydi senin, en son bir ay önce görmüştüm ( sarılırlar)
R: yollarda karşına ne çıkacağı belli olmuyor dostum. Vahşi hayvanlardan, zombilerden beter yaratıklar çıkabiliyor. Görmek istemeyeceğin türden, duymak istemeyeceğin türden şeylere denk geliyorsun.
-(yüzü düşmüş bir şekilde) anlaşılan yine tarikatçılara denk gelmişsin.
R: sadece onlar değil ki, başıboş olan yanına iki üç kişi toplayan, sadist orospu çocukları da çıktı son zamanlarda.
- dünya değişiyor dostum hem de akıl almaz yönlere doğru.
R: salgından önce düşünürdüm dostum, ahlak kuralları yıkılsa insanlar ne yapar, ilkel dürtüler serbest kalsalar ne yaşanır diye. Karanlık düşünceler gelirdi aklıma, şimdi ise onları ve onları masum bırakan şeyleri yollarda görür hale geldim.

R: ama fazla duramayacağım, biliyorsun bu kampı yönetenle pek anlaşamıyoruz(gülerek)

- bilmez olur muyum (gülerek).

R: görüşürüz dostum, yenilere yaşadığımız dünyanın ne hale geldiğini iyice anlat, sonları öncekiler gibi olmasın ( tatsız bir tebessümle)"

Ve Rıdvanın macerası böyle başlar...

gecenin derinlerinden öyküler

Kadim bir ormanın içlerinde saklı kalmış bir yer burası. Dağın eteklerinde yer alıyor. Yolu ise saklı bir yoldu herhangi bir insanın bulamayacağı. Bazen karanlığın hakim olduğu bir yol haline de geliyor. Doğrusunu söylemek gerekirse normal bir yer değil bu kasaba belki de bu dünya. Dünya dedim, çünkü kendine özel bir yaşam var buranın içerisinde. Çevrene baktığında bunu anlıyorsundur. Gördüklerin bunu dile getiriyordur sana.

Şu hemen uzağımızdaki hanın görünümüne baksana ne kadar büyüleyici ve etkileyici olduğuna. Ya şu amfitiyatro, nasıl da süslenmiş kabartmalarla. Ve gözlerinde merak uyandıran buradaki insanların barındığı evler. Hepsi birbirinden nasıl da farklı. Bazıları büyük farklar bazıları ise ufak farklılıklar içeriyor. Ama hepsi o insanların özündeki karakteri yansıtıyor. Dedi özgür Elif'e.

Kapıdan girerken bu kadar büyük görünmüyordu bu kasaba şimdi bakıyorum da içerisi gerçekten de sonu olmayan bir dünya gibi dedi Elif. Ama bir ütopya değil diye ekledi özgür. Bu kadar büyüleyici olsa da her insanın içinde farklı bir karakter var. Baksana şu genç kıza dışarıdan ne kadar masum ve naif duruyor ve aradan birkaç saniye geçtikten sonra bir de şimdi bak dedi özgür. O genç kızın asıl görünümünü gösterirken. Kana susamış bir varlık olduğunu gösterirken.

Bu sadece bir örnek dedi Özgür. Sen de kendini keşfetmeye başladığın zaman onları daha net görebileceksin diye ekledi. Hem merak içinde hem tebessümle dinlemişti bunları Elif. Ve ikisi böyle konuşurken yanlarına Lara ve dişi kurt da geldi. Özgür, hadi kalacak yere yürüyelim, üstümüzü değişelim dedi bugün hangi gün biliyorsunuz dedi. Ve o an akıllarıne geldi üçünün de yeni yıla girilecek gün olduğu. Yolculuk ve yaşananlar unutturmuştu bunu.

Özgür önde kızlar arkada eve vardıklarında evin gotik ve barok tarzın bir karışımı olduğunu ve ürperti ile hayranlık karışımı bir his verdiğini hissettiler. Kızlar üstlerini değiştirirken özgür girişin hemen yanında çoktan benliğine dönmüştü bir giysiye ihtiyacı yoktu. Fakat üç kız ise sade bir şekilde giyinmişlerdi. Elif içlerinde biraz daha dikkat çekeni olmuştu. Çünkü üzerinde dizlerinde biten bir elbise vardı, özgür onu daha önce böyle görmemişti ve şaşkınlığını gizleyemedi kızlar ise onun bu hâline gülüyordu. Özgür, gülmeniz bittiyse hadi dışarıya çıkalım biraz dolaşalım sonra da gösteri var ona gideriz dedi.

Dışarı çıktıklarında ise kar yağmaya başladığını gördüler. Fakat hava ise yumuşacıktı, üşütmüyordu tenlerini. Yavaş adımlarla bu kasabanın keyfini çıkartıyorlardı. Elif ise ilk defa görüyordu burayı. Keşfe meraklı ufak bir kız çocuğu gibi görünüyordu. Gördükleri ise gözlerini büyütüyor dudaklarında ve yüz hatlarında bazen hayranlık bazen şaşkınlık uyandırıyordu. Çünkü gördüğü şeyler kendi arzularını kendi zevklerini yansıtan görüntüler gibiydi. Neler gördüğünü belki de sonra anlatacak, içinde tutamayacaktı. Şimdi ise sadece bu anın içinde huzurlu ve rahat bir şekilde keyif sürüyordu.

Kar yağışı öyle güzeldi ki her yer beyaza bürünmüştü. Işıklar rengarenk, bir festival bir karnaval havası vardı kasabada. Ve gece yarısına az bir süre kalana kadar gezebildikleri kadar yeri gezdiler. Ama en ufak bir yorgunluk dahi hissetmediler. Ve amfitiyatroya geldiklerinde dişi kurt, Lara ve elif yan yana oturdular. Özgür ise Elif'e
sevdiği likörü verdikten sonra tepeye doğru çıktı. Elif nereye diye sormak istedi ama alacağı cevabı biliyordu. Özgür de yukarıdan izliyordu her şeyi.

Yavaş yavaş gösteriler başlamış eğlenceler başlamış tiyatro oyunları, tragedyalar ve müzik şölenleri başlamıştı. Herkes eğleniyor gülüyor kahkahalar atıyor bazen de tatlı hüzünlere giriyorlardı. Ve en sonda yeni yıl şarkısını söyleyecek o kadın çıkıyordu. Fakat bu şarkı insanların bildiği türden bir yeni yıl şarkısı değildi. insanı büyüleyen bir ses ve eski dilde kelimeler içeriyordu. Ve herkes bir anlam hissediyordu aynı olan da vardı farklı hisleri barındıran da.

Özgür şarabını yudumlarken şişesinden o şarkının tüm sözlerini ruhunda hissediyordu. Çünkü o kelimelerin anlamlarını biliyordu. Fakat gözü Elif'in üzerindeydi. Çünkü şarkı başladığından bu yana içinde bir şeylerin coştuğunu hislerin değiştiğini farklı hisleri ruhunda hissetmeye başladığını biliyordu. Elif ise biraz korkulu biraz şaşkındı. Ne oluyor böyle diyordu. Ama bir süre sonra elif de neler olduğunu hissedebiliyordu. Teni buz gibiydi fakat arkasına dönüp direkt olarak özgüre baktığında dudağında var olan o tebessüm ise güneşten bir parça kadar sıcaktı. Özgür ise çoktan tebessümle onu karşılamıştı.

Ve ağzından dökülen kelimeler aralarında o kadar mesafeler olmasına rağmen Elif'in kulağına fısıldandı, elif bu kelimelere karşılık sadece özgüre baktı derin derin bir bakıştı bu. sadece ikisinin duyduğu, bildiği eski lisandan bu kelimelere . Ve sonra bir ses duyuldu hem şarkıyı söyleyen kadın hem de oradaki insanlardan mutlu yıllar diye...

( Ve özgür ellerini Elif'e doğrultup enerjisini ona verdi ruhunda ve teninde olan hastalıkları kötü hisleri çekip aldı göğe doğru üfledi, bu ise hikayeden bağımsız bir iyileştirme temennisiydi:) )

gecenin derinlerinden öyküler

Çünkü hisleri o an yalnız olmadıklarını söylüyordu ve gördüğü gölgemsi görüntülerde. Elif olan bitene anlam veremiyordu sadece sessizce durup kalmıştı o anda. Özgür bir süre etrafı dinledi, iyice sessizleşmesini bekledi. Bu yolun biraz tehlikeli olduğunu biliyordu çünkü. Elife bir şey yansıtmamaya çalışıyordu. Korkabilir tedirgin olabilirdi.

Ortalık durulduğunda ise, arabayı çalıştırıp kalan kısa mesafeyi hızlıca gitmeye başladı. Özgür Elif'in korkmaması için biraz da gülerek bu kısımdaki yol biraz sıkıntılıydı ama merak etme bundan sonrasında öyle şeyler pek yok.

Komün bir yaşam var orada. Bu kadarını bilsen yeter şimdi dedi Elif'e. Gördüğünde sana da tanıdık gelen bir hava olacak buna eminim diye ekledi. Elif peki demekle yetindi.

On on beş dakikalık bir yoldan sonra gidecekleri yerin önüne gelmişlerdi. Büyükçe bir kapı karşılıyordu onları. Kapının önünde durduklarında Özgür'ün tarafında biri karşılıyordu onları. Elif tam göremiyordu o kişi ya da her neyse o şeyi. Sadece özgurle olan konuşmasını görüyordu. Bir an kendisinden bahsedildiğini anladı fakat konuşmayı kesmek istemedi. Konuşmada bir süre sonra bitti ve büyük kapı yavaş yavaş açılırken elif, benim hakkımda ne dedi o diye sordu özgür'e. O daha keşfetmemiş kendini öyle değil mi diye sordu. Elif, nerden anladı ki bunu dedi özgür'e. Özgür de buranın neden komün bir topluluk olduğunu anlattı ona. Buraya herkesin giremediğini. Sadece benliğini kesfedenlerin girdiğini anlattı. Lara ile dişi kurtu da biliyordu mesela bizi karşılayan. Çünkü onun buradaki rolü gelenlerin benliğini görmek yoksa nasıl korunabilirdi burası diye söyledi Elif'e.

Elif şaşkın bir şekilde dinledi hepsini yorum yapmaktan kaçındı. Özgür onun bu halini gördü gülümsedi ona. Ve kapı da açılmıştı artık.

Elif içeriye girdiğinde şaşkınlığı daha da artmıştı ve gizleyemiyordu artık bunu. Gördükleri onun gözbebeklerini büyütmüştü. Özgür tebessüm ederek nereye benziyor burası sence dedi. Elif sanki bu soruyu bekliyormuşçasına stardew Valley, oradaki kasabaya benziyor sadece daha farklı bir havaya sahip olanı dedi özgür'e bakarak.

Ve artık buraya, insanların benliklerini serbest bırakıp yaşadığı bu yere geldiler ve belki de macera daha yeni başlıyordu...

ver bana düşlerimi

Bugün birden öylesine aklıma geldi bu şarkı. Birkaç sene önce dinlemiştim en son. Dinlemeye başladığımda bir tebessüm kondu dudaklarıma. Sonrasında da tuhaf hissettim. Farklı duygular. Ve mutluluk dışında pek çok duyguyu barındıran yarım bir tebessümle dinlemeye devam ettim. Değişik bir gündü. Güzel bir şarkıydı.

gecenin derinlerinden öyküler

Karanlık bir yolda sürüyordu arabayı Özgür. Tek gördüğü şey ay ışığı ve farların ışığı, araba bile tek tük geçiyordu yanlarından ve sadece rüzgârın sesi vardı. Yolun çevresindeki ormandan bile bir ses gelmiyordu.

Özgür, böyle kendi halinde sürerken, arkadan bir ses duydu. Göz ucuyla baktığında Elif'in yanına geldiğini gördü. Elbisesini çıkartmıştı Elif, elinde ince bir battaniye ile özgür'ün yanındaki koltuğa oturdu. Ve elindeki battaniye ile de üzerini örttü. Özgür takılmadan edemiyordu.

Arkada kızıl saçlı beyaz tenli bir dişi kurt ve Lara varken, sen buraya mi geldin cidden, diyordu Elif'e gülerek. Elif ise gülerek, döverim bak diyordu. Arkasından ise, içindeki vahşi kurt, özgür ortaya çıkmış artık diye ekledi. Özgür, gülümsedi. Biliyorsun her şeyi, fakat beklemediğim bir anda tamamiyle serbest kaldı. Senin kadar ben de şaşırdım bu dönüşüme. Elif, benliğini keşfetmişsin önemli olan bu ortağa çıkışı da tam özgüre göre oldu dedi gülümseyerek.

Özgür Elif'e, sen de değişmişsin ama, baksana arkada kızlar varken gelip burada benimle sohbet ediyorsun diyordu... Elif gülerek, bak kaşınma diyordu hafifçe omzuna doğru vurarak. Özgür de eşlik etti gülmesine ve bir elini Elif'in boynuna atıp, dönüşümü gördükten sonra korkmuyor musun yanımda oturmaya, gücümü gördün, kontrolsüz olduğumu da. Elif ise hiç korkmadan sakince, bana bir şey yapmayacağıni biliyorum sadece dedi. Özgür de elini indirdi ve gülümseyerek onu onayladı.

Özgür, peki sen? Dedi Elif'e. Elif, peki ben ne? Dedi. Sen kendini, kendi benliğini keşfetmeyecek misin diye sordu. Elif sessiz kaldı, başını özgür'ün omzuna koydu koltukta uzandı. Bilmiyorum dedi özgür'e. Bunu istiyor muyum onu da bilmiyorum dedi. Özgür ise gülümseyerek, bana kalırsa senin dönüşümünde başlıyor dedi. Bu gittiğimiz yol, gittiğimiz yer öylesine bir yer değil. Vardığımız zaman bunu göreceksin diyordu. Elif ise gülümseyerek biliyorum ve güveniyorum dedi.

Birbirlerine tebessüm eşliğinde bakarlarken, Özgür karavanı gidecekleri yerin çok yakınında bir noktada kenara çekti, farları da kapattı, kontağı da kapattı...

gecenin derinlerinden öyküler

Dişi kurtun bakışlarında kışkırtmışlık ve şeytani bir ifade vardı ve yine dönüşüm geçirmişti shewolf haline bürünmüştü. Bakışlarını kızlardan alıp Özgür'e yöneltmişti. Özgür'ün üstündeki örtüyü çekip kaldırdı. Bir pencesini özgür'ün çıplak bedeninde sürterek izini bırakıyordu. Pençesi, özgür'ün erkekliğine ulaştığında Elif'in ve Lara'nın sesi duyuldu. Ne yapıyorsun sen, kendinde değil o diyordu. Fakat yaklaşamiyorlardi da çünkü dişi kurtun bu hali onların cüssesinden büyüktü. Ve dişi kurt, elimdeki şey hiç öyle söylemiyor diyordu kızlara hem bakın o da dönüşüyor, uyarilmadan bunun olması mümkün değil diyordu. Özgür'ün de cüssesi büyüyordu dönüşümü yaşarken. Kızlar da meraklı gözlerle izliyordu bu dönüşümü.

Özgür dişi kurtun pençesi erkekliğinde gezinirken hırıltıya benzer sesler çıkarıyordu. Yarı baygındı hala. Olanların çok da farkında değildi. Dişi kurtun pençesi özgür'ün erkekliğinde hızlandığı sırada kızlar tekrar yapma diye bağırırken dişi kurt onlara, yeter demenize rağmen neden meraklı gözlerle buraya bakıyorsunuz dedi ve onlara dişlerini göstererek sert bir şekilde hırladi. Kızlar da ne hissettiklerini bilmiyordu fakat onu durdurmalari gerekiyordu. Onlar tam bunu düşünürken, Özgür bir anda kendine gelip dişi kurtun boğazından tutup, ne yaptığını sanıyorsun diye hirlayarak onu yanından yere doğru fırlattı.

Elif ve Lara korkmuş bir şekilde ikisine bakıyordu. Özgür yavaş yavaş sakinleşirken dişi kurt da dersini almıştı. ikisi de normale döndü bir süre sonra. Özgür tekrar dişi kurta dönerken, sakın ben uyurken bir daha bunu yapmaya kalkma diye bağırdı. Dişi kurt ise tamam demekle yetindi. Kızlar demin her ne kadar kendilerine karşı sorumsuzca davransa da dişi kurtun yanına gitti ve onu sakinleştirmeye çalıştılar. Çünkü dişi kurt da Özgürden fazlasıyla korkmuştu. Özgür ise dışarıdaki havaya aldırmadan dışarda gezindi bir süre. Ve bir yemek yerinin önünde olduğunu fark etti. Karavana dönüp üç kıza da seslendi, geliyoruz cevabını alınca önden yemek yerine doğru gitti.

Kızlar karavandan çıktıklarında az da olsa neseleri yerine gelmiş görünüyordu. Aralarındaki problemi çözmüşlerdi, dişi kurt da sakinleşmişti. Özgür'ün yanına vardıktan sonra yemek yerlerken, özgür ve dişi kurt arasındaki o sert tartışmada son buluyordu. Ortam tamamen keyifli bir hâl almıştı artık. Özgür de dinlenmiş kendine gelmişti. Bundan sonra yol onundu.

Yemekten sonra karavana döndüklerinde, Özgür Lara'ya ne kadar yol kaldı diye sordu, Lara da ne kadar yol kaldığını tarif etti,çok bir şey kalmamıştı. Elif'e doğru dönüp, bakalım elif göreceklerine hazır mı diye anlamli bir şekilde güldü. Lara da eşlik etti. Elif ise fazlasıyla meraklı gözlerle, nereye gidiyoruz diye ısrarla soruyordu, fakat cevap alamıyordu. Özgür kızlara dönüp, siz dinlenmeye hadi diye arkaya gönderdi üçünü de. Özgür'ün yattığı yer üçünü de alabilecek büyüklükteydi. Onlar da oraya yatmaya gitti, Özgür de karavanin içerisinde loş bir ışık bırakıp, arabayı çalıştırdı ve gidilecek yere doğru karavanı sürdü...

gecenin derinlerinden öyküler

Dişi kurt, elif ve Lara üçü ancak Özgür'ü yatağa kadar taşıyabildiler ve üstünü örttüler. Elif de üstünü giyindi ve dişi kurta da kendi kıyafetlerinden birini verdi. Ve sürücü koltuğuna elif geçti Lara yine yanında dişi kurt ise hemen arkalarında oturuyordu. Kızlar daha sormadan anlatmaya başlamıştı dişi kurt her şeyi. Lara'nın uzun zamandır yanındayım. Aklımda böyle bir şey yoktu o yüzden kendimi gizledim, onu korudum. Fakat, elif sen geldiğinde farklı duygular hissetmeye başladım kendimi gizlesem de yakın durmaya çalıştım. Sizin delidolu hallerinizi tutkulu sevişmelerinizi izledim ve gizlenip kendimi okşadım. Bu yolculuğa çıkmadan önce de yine evin dışından sizi izlerken özgür görmüştü çekinip kaçtım. Keza o sahil kenarında da. Özgür'ün böyle biri olduğunu da hissetmiştim ve o sahil kenarında onun içindeki vahşilik de ortaya çıkmıştı artık. Korkmuştum ondan. Çünkü benden kat be kat daha güçlü vahşi duyguları vardı. Özellikle de koruma içgüdüsü.

Bugün ise, siz evi görüp etkilendiğinizde ulumalarım ile sizi uyarmaya çalıştım ama siz anlamadınız. O yüzden peşinizden geldim. Gizlediğim şeyden artık kurtulmam gerekiyordu o yaratıklarla savaşmak için ve en savaştan sonra sizi öyle bağlı halde görünce daha önceki gördüklerim canlandı ve kendimi tutamadım dedi son kısımda bir kahkaha atarak. Elif ve Lara da eşlik etti ona. Üzerlerinde hala bir şaşkınlık ve merak vardı elbette. Ama en azından her şeyi öğrenmişlerdi.

Fakat dişi kurt Elif'e takılmadan geçemedi bir yandan, aralardaki o bakışlarını göremedim sanma derken Elif'in yanakları bir anda kızardı, Lara bunu görünce demek öyle he diyip gülerek elini bacaklarına atıp sıktı Elif'in. Özgür ise konuşulanlardan bir haber arkada uyuyordu.

Bir süre daha gittikten sonra Elif yoruldum bir yer bulalım da biraz dinlenelim diyordu Lara'ya. Olur bebeğim dedi Lara da. yol çok fazla ıssızdi daha kötüsü ise kenara çekecek bir alan da yoktu. Elif'in gözleri yorgunluktan kapanacak hale geliyordu artık. Lara tam da bu anda bak şurada yolun kenarında bir yemek yeri var gibi hem dinlenirsin hem de hepimiz bir şeyler yeriz diyordu. Zaten yolumuz fazla kalmadı bundan sonra yakında gideceğimiz yere geleceğiz diyordu. Arkaya dönüp dişi kurta ne yiyeceksin diye soracakken orada olmadığını gördüler. Bir anda nereye gitmiş olabilir ki? Elif karavanı kenara çektikten sonra içeriye bakındı elif ve Lara ve dişi kurtu özgür'ün yattığı yerin önünde gördüler. dişi kurt onların bakışını hissetmiş gibi baktı onlara tuhaf bir ifade ve bakış ile...

gecenin derinlerinden öyküler

Dişi kurtun sesi de ilk bu anda duyuldu. Bedenine bak demişti Özgüre neden şaşırdıklarını görürsün. Özgür, ellerine bacaklarına baktığında gördüğü şey kendisinin de dişi kurttan farksız göründüğüydü. Fakat bu onu şaşırtmamıştı çünkü yola çıkmadan önceki gece dişi kurtu gördüğü zaman hissettikleri yaşadıkları normal bir şey değildi. Şimdi anlamlandırabiliyordu. Yavaş yavaş sakinleşince normal görünümüne bürünmüştü. Kızlar karşısında olan bu şey hakkında sadece dilleri tutulmuş bir şekilde bakmakla yetinmişti.

Özgür bu sırada, dişi kurta dönüp peki ya sen, sen bu kadar mı daha dönüşebiliyorsun diye sordu ona. Sorar sormaz cevabını ise karşısında bembeyaz tene sahip kızıl saçlı bir genç kadını görünce almış oldu. Elif ve Lara dişi kurtun bu halini görünce şaşkınlığı unutup hayran gözlerle baktılar. Özellikle de elif gözlerini alamadı. Tek bir sıkıntı vardı hem dişi kurt hem özgür hem elif hem de kısmen Lara çıplak bir haldeydi. Tuhaf bir ortam olmuştu.

Dişi kurtun yarası şimdi acıtmaya başlamıştı canını. Özgür dişi kurtun koluna, Lara da Elif'in koluna girip oradan yavaşça çıkmaya yöneldi. Dış kapıya geldiklerinde ise kapının sıkışmış olduğunu gördüler ne yaparlarsa yapsınlar açılmıyordu. Burada mı kaldik yoksa diye birbirlerine baktılar, bir cevap yoktu. Tam evin başka kapısı var mı diye diğer yerleri bakmaya karar verdiklerinde, merdivenden aşağıya yaratıkların indiğini gördü. Dişi kurt ve özgür kızlara siz geride durun dediler ve ikisi yine dönüşümlerini yaşıyordu. Gelen onlarca yaratığı ikisi paramparça etti. Özellikle özgür içindeki vahşi dürtüyü ortaya çıkarmıştı. Yaratıklar bittikten sonra öfkeyle burnundan soluyordu ve kapıya yönelip bir pençe darbesiyle kapıyı yıktı.

O etrafa bakarken kızlar karavana doğru ilerliyordu, hava da artık karardı kararacak bir durumdaydı ve yağmurlu fırtınalı bir hava olacak gibiydi. Herkes karavana bindikten sonra özgür karavanin kapısını kapadı. Ve içeri girdiğinde normal haline dönerken artık yorgunluktan yere yığılıp kalmıştı...

gecenin derinlerinden öyküler

Özgür, karanlığın içinde Lara'nın ellerinin bağlı olduğunu gördü. Elif'in ellerinin de elbisesindeki kemer benzeri parça ile yukarıya doğru bir kolu sağda bir kolu solda şeklinde bağlanmış olduğunu gördü. Ve dişi kurt yaralı olmasına rağmen Lara'nın karşısında Elif'in arkasına geçti. Ve bir yandan hirlarken nefesini verirken diğer yandan pençeleri Elif'in turuncu elbisesinin düğmelerini tek tek çözmeye başlıyordu. Ne elif ne de Lara tek kelime etmiyordu. Aksine elifin nefes alışverişi ve gözlerindeki ifade içindeki karmakarışık heyecan fırtınasını gösteriyordu. Dişi kurt son düğmeyi de açtıktan sonra elbiseyi iki yana açtı ve pençeleri sakin bir tonda Elif'in bedeninde gezinmeye başlandı. Ve pençesi Elif'in memesini avuçladiginda Elif'in derinden bir inlemesi duyuldu gözleri kapalı bir halde. Lara ise Elif'i ve uzun zamandır yanında olan dişi kurdun bu halini dudaklarını ısırarak izliyordu. Dişi kurdun pençeleri tenini kızarıklık ve çizik içinde bıraksa da elif daha önce hissetmediği bir hazzı yaşıyordu. Dizlerinin tutmadığını o anı gören herkes fark ediyordu. Dişi kurt bunu görünce bedenini kendine doğru yasladı ve bir pençesi ile kemeri kesip Elif'i kucağınq doğru düşürdü. Elif daha önce tatmadıgi bir orgazmı titreyerek yaşıyordu. Dişi kurt pençelerini bu sefer onu sakinleştirmek için kullanıyordu, kucağında nefes alışınin düzelmesini bekledi. Elif derin bir gülümseme ile baygın halde yatarken onu yere doğru bıraktı dişi kurt ve Lara'ya gitti.

Lara'nın elbisesine dokunmadı bir kurt gibi yerde dört ayağının üzeride yürüdü. Lara'nın önüne geldiğinde ise başını elbisenin altından sokup Lara'nın tadına bakmaya başladı. Lara'nın gözleri bir anda büyüdü, bedenini çok fazla kastı fakat kendini bıraktığı anda ise evin tüm katlarından duyulacak bir çığlık attı ve eşliğinde inleme sesleri geldi. Baygın halde yatan Elif bile gözlerini oraya dikti. Çok geçmeden Lara da elif ile aynı hale geldi. Dişi kurt pençesi ile onun da bağlı olduğu ipi kesti ve kucağına aldı titremesi hızlı nefes alışı geçene kadar kucağında onu okşadı. Ve sonra da Elif'in yanına götürdü. Lara ve elif birbirine biz ne yaşadık diye sorar gibi bakıyordu. Çünkü yaşadıkları orgazm ile tüm enerjileri bitmiş gibi hissediyorlardi.

Özgür ise tüm bu anları donup kalmış bir şekilde izledi. Aklında o kadar fazla soru vardı ki. Bunları Lara ve Elif'e sormak istiyordu daha fazlasını ise dişi kurta sormak istiyordu. Dişi kurt da elif ve Lara'nın yanına geçmişti bu sırada onların başında Özgüre bakıyordu. Özgür yaşadığı şaşkınlığın etkisinden çıkıp silkelenip kendine geldiğinde adımlarını içeriye doğru kızların görüş açısına doğru yönlendirdi. Kızlar sesi duyup dönüp baktıklarında ise hiç beklemediği bir tepkiyi aldı. Elif ve Lara aynı anda, Özgür bu sen misin diyorlardı. ikisinin de gözleri büyümüş büyük bir şaşkınlık içine girmişti. Özgür bu olana anlam veremiyordu. Neden böyle bir tepki vermişlerdi ki?

gecenin derinlerinden öyküler

Özgür bir süre sonra yorgunluğa dayanamayıp uyuyakaldı. Uyandığında ise karavanin hareket etmediğini fark etti. Nerede durmuş olabiliriz ki diye düşündü. Sonra ise aşağıya inmeye karar verip karavandan dışarı attı kendini. Gördüğü şey, yolun biraz dışına doğru çıktıkları ve batok- gotik tarzda eski bir evdi. merak etmesi gereken bu evin güzel ve estetik hali iken asıl merak ettiği elif ve Lara neredeydi. Çünkü görünürde gidebilecekleri bir yer yoktu sadece bu ev vardı. Fakat onun da kapısı kapalı görünüyordu. yine de kapının yanına gitmeye karar verdi, başka yere gitmiş olamazlardi.

Kapının yanına gittiğinde, kapalı gibi görünse de hafif bir ittirme ile açıldığını gördü. içeri girdiğinde evin büyüklüğü dikkatini çekti dışarıdan daha ufak bir yer gibi görünmüştü oysa. Herhalde buranın fotoğrafını çekmek için girdiler içeri diye düşünürken Lara'nın fotoğraf makinesini yerde buldu. Oysa içeri girdiği andan beri çok da yürümemişti. Lara makinesini yanından ayırmazdi, hem fotoğraf makinesi burada ise elif ve Lara ne yapabilirler ki burada.

Özgür'ün aklına yaramaz düşünceler gelse de, alt kata inen merdivenin önünde Elif'in çantasını gördü. Birkaç basamak aşağıda ise ölü bir yaratığın olduğunu fark etti. Bu anda ne yapabileceğini düşündü. Yanına herhangi bir silah almamıştı almaya gitse kızlara bir şey olabilirdi. Sikerim ne olursa olsun , diyerek aşağıya doğru inmeye başladı. Özgür'ü korkutan bir diğer şey de hiç ses olmayışı. Ve bu aslında Özgür'ü öfkelendiren şey oluyordu.

Alt kata indiğinde garip bir ortam olduğunu gördü. Ne mahzen ne oda denilecek bir yerdi burası hepsinin bir karışımı gibiydi. Koridorun sonunda ise diğer oda gibi görünen yerlere kıyasla daha büyük bir yer vardı. Ve onun yakınında demin gördüğü ölü yaratıklardan vardı yine. Ve oraya yaklaşırken tam da bir ses duydu Özgür. Acı ile gelen bir inleme sesi sonrasında ise vahşi bir hirlama.

Özgür, sessizce oraya doğru yürüdü hemen ve içeriye doğru baktığında yerde yatan ve diğer ölü yaratıkların aksine insan görünümüne benzer olan bir yaratık yerde yatıyordu. Lara ve Elif'in yüzünde bir korku dehşet ifadesi vardı. Yanlarında ise o gölge vardı. Özgür gölgeyi görünce geceki hisleri uyandı ve bu olduğunda gölgenin onu fark etmesine imkan yokken bir anda kendine doğru baktığını gördü. Gölgenin gözlerinde de o geceki ifadeyi gördü. Fakat gölge bu sefer kaçmıyordu. Aksine elif ve Lara'nın yanına, tek pencereden vuran gün ışığının olduğu yere doğru geçti. O gölgenin dişi kurt olduğunu gördü. Fakat bir kurt değilde bir shewolf gibi görünüyordu. Ne tam Kurt ne de tam insan. Ve yaralıydi. Kızları korumuştu kendi canı pahasına. Fakat her şey normal değildi...